Pages

Friday, June 12, 2015

Cumhuriyet: Jandarma 'o TIR'larda silah var dedi'

Erdem Gül / Cumhuriyet | 12 Haziran 2015 Cuma
.
.

Erdoğan’ın ‘Var ya da yok’ dediği MİT TIR’larındaki silahlar jandarmada tescillendi.

Adana’daki MİT TIR’larında yakalanan silahlarla ilgili jandarma raporunda ürkütücü tespit ve bilgiler yer aldı. Jandarma Genel Komutanlığı’nın, geçen yıl 19 Ocak’ta TIR’ların yakalanmasından tam 4 gün sonra 23 Ocak 2014 tarihinde hazırladığı uzmanlık raporunda silahlar için, “gecikmeli veya anında infilak edebilen, mevcut halde çarpma halinde infilak edebilecek konumda, TCK’de patlayıcı madde kapsamında mütalaa edilebilecek nitelikte, canlılar için öldürücü ve yaralayıcı, cansızlar için yakıcı, yıkıcı ve tahrip edici” tespitleri yapıldı.

Gerçekleştiği günden bu yana Türkiye’nin gündeminden düşmeyen ve yayın yasakları nedeniyle yeterince aydınlatılamayan Adana’daki MİT TIR’ları olayındaki belirsizlikler, Jandarma Genel Komutanlığı’nın uzmanlık raporuyla biraz daha aralanıyor. MİT TIR’ları, 19 Ocak 2014 tarihinde durdurularak silahlar yakalanıyor. Jandarma raporuysa MİT TIR’larının yakalanmasından yalnızca 4 gün sonra, 23 Ocak 2014 tarihine ait.

.




Roket gönderilmiyor

Rapor, “Adana’nın Ceyhan ilçesi Sirkeli gişelerinde durdurulan ve Ceyhan-Adana TEM otoban yolu kenarında park halinde bulunan 06 M 9903 (çekici ve 06 FC 9193 plakalı (dorse) araç üzerinde yapılan aramada ele geçirildiği belirtilen ve incelenmek üzere gönderilen, bir adet üzerinde B 429(11) 03 harf ve rakam grubu bulunan tapa, (Top mermisinin patlamasını sağlayan başlık.) bir adet 127x108 mm. çapında 188*81*ibareli fişek” olmak üzere iki silaha ilişkin incelemeyi yansıtıyor. TIR’larda bulunduğu belirtilen füzeler, roket başlıkları gibi ağır silahlar Ankara’ya gönderilmediği için incelenmeleri sağlanmıyor.

Jandarmanın uzmanlık raporunda “Uzmanlık Numarası” başlığının karşısında, “Yanıcı ve Patlayıcı Madde İnceleme” ifadesi yer aldı. Adana İl Jandarma Komutanlığı’nca gönderilen 2 silaha ilişkin fiziksel inceleme ve katalog araştırmaları sonucunda varılan tespitler şöyle anlatılıyor:

Gecikmeli infilak

“İncelemeye verilen eşya bölümünün 1. maddesinde belirtilen ve yaklaşık 106 mm. uzunluğunda, 40 mm. çapında, üzerinde çakma yazı ile yazılı ve okunabilen (B-429-(11) ----1- 77 a 0 3) harf ve rakam grubu mevcut, üzerinde 6 adet vida diş izi bulunan, kısmen paslı ve fiziki görünüm itibarıyla sağlam ve kullanıma elverişli (1) adet tapanın, 85, 100, 122, 130 ve 152 mm’lik tahrip yangın ve sis etkili top mühimmatlarında kullanılan, orijinali Rusya Federasyonu tarafından geliştirilen, aynı zamanda bazı eski Doğu ülkelerince de (Bulgaristan, Ukrayna, Slovakya, Çek Cumhuriyeti) üretilen, gecikmeli veya anında infilak edebilen (mevcut haliyle kullanıldığında çarpma anında infilak edebilecek konumda) V-429 model tapa olduğu tespit edilmiştir. Tapanın teknik özellikleri şöyle sıralanmış:
Maksimim Uzunluk: 105.71 mm. Çapı: 40 mm. Ağırlığı: 438 gr. Patlayıcı cinsi: Tetril. Patlayıcı Ağırlığı: 12.5 gr. Tapa iki ayrı konumda kullanılabilmektedir.
  1. Tapa gövdesi üzerinde bulunan gecikme ayarlama vidası (0) konumunda kullanıldığında, hedefe çarpma anında infilak gerçekleşir.
  2. Tapa gövdesi üzerinde bulunan gecikme ayarlama vidası (3) konumunda kullanıldığında, hedefe çarptıktan sonra 0.027 ila 0.063 saniye gecikmeyle infilak gerçekleşir.
.



Tapa içindeki tetril

Tapa içerisinde bulunan tetril (trinitro fenil metil nitramin) maddesi. Tek başına yemleme imha hakkı olarak veya bazı bileşik patlayıcı maddelerde de paralama veya tahrip imha hakkı olarak kullanılan yüksek infilak güçlü patlayıcıdır.

İnceleme konusu V-429 model tapanın, 6136 sayılı kanunda bahsi geçen harp mühimmatına ait aksamlardan olduğu, canlılar üzerinde öldürücü ve yaralayıcı, cansızlar üzerinde yakıcı, yıkıcı ve tahrip edici özelliğe sahip olması nedeniyle TCK’de bahsi geçen ‘patlayıcı madde’ tabiri kapsamında mütalaa edilebileceği kanaatine varılmıştır.

Zırh delici

Birlikte gönderilen bir adet fişekle ilgili olarak laboratuvarımızda yapılan fiziki inceleme, ölçüm ve katalog araştırmaları neticesinde;
  1. 12.7x108 mm. çapında, zırh delici, yangın çıkarıcı özelliğe sahip, AP-I B32 model bir fişek olduğu, 
  2. Çap ve tipine uygun tüfek ve ağır makineli tüfeklerde kullanılmak üzere imal edildiği, 
  3. Dip tablasında bulunan (188*81*) ibarelerinden Sovyet Rusya (Novorisibirsk Mühimmat Fabrikası) menşeli olduğu, 
  4. Bütününü oluşturan parçaların sağlam ve bir arada olduğu, atışına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
Laboratuvarımızda inceleme konusu fişeği istimal edebilecek çap ve tüpüne uygun silah bulunmaması ve laboratuvarımız mukayese atış odasının 6136 sayılı kanunda belirtilen silahlardan sadece hafif makineli tüfeklerin test atışına elverişli olması sebebiyle, inceleme konusu fişeğin patlatma testi yapılamamıştır. Bu itibarla fişeğin 6136 sayısı kanun kapsamında olup olmadığı hususunda bir tespit yapılamamıştır.
.

-


-

Tutuklandılar

İki silahın fotoğraflarına da raporunda yer veren jandarmaya ait kriminal laboratuvar, ENFSI adı verilen Avrupa kriminal topluluğuna üye olan, AB nezdinde akredite bir laboratuvar özelliğine sahip. Raporun altında imzası bulunan balistik ve patlayıcı uzmanı 5 kişi, TIR’larını durduran ve silahları incelemek için laboratuvara gönderen savcı Aziz Takçı ile birlikte geçen mayıs ayında tutuklandı ve halen cezaevinde bulunuyor.

İtiraf etmişti

Gazetemiz yargı muhabiri Alican Uludağ, dönemin Adana valisinin MİT TIR’larıyla ilgili savcılar hakkındaki soruşturma kapsamında HSYK’ye gönderdiği yazıyı haberleştirmişti. Vali Coş yazısında, “dolaylı olarak TIR’larda silah ve patlayıcı olduğunu kabul ederek, “Bu tür tehlikeli araçların Adana’ya gelmeden muhtemel can ve mal kayıplarını ortadan kaldırmak için meskun mahal dışında kontrol yapılması gerekirken Adana’ya girmesine engel olunması zorunluluğu varken bu tedbirlerin hiçbiri alınmamıştır” demişti.

Thursday, November 27, 2014

10 issues Turkish media is banned from reporting on


ISTANBUL

Turkey’s media organizations have been banned from reporting on a parliamentary inquiry into corruption allegations concerning four former ministers of Cabinet. Although the ban is unprecedented for a parliamentary inquiry, over 150 gag orders have been issued regarding the investigations of prosecutors in the last four years, according to Hürriyet reporter Zeynep Gürcanlı. Here are 10 of them:

Heated debates took place in Parliament’s General Assembly to investigate former Cabinet ministers Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler and Erdoğan Bayraktar, over corruption allegations.
Heated debates took place in Parliament’s General Assembly to investigate former Cabinet ministers Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler and Erdoğan Bayraktar, over corruption allegations.
1) Turkey's massive graft investigation


The corruption probe of Dec. 17, 2013 is the most controversial case for which a media ban has been adopted. The prosecutor of the case was quickly replaced by the authorities and in October, the new prosecutor decided not to continue with proceedingsagainst 53 graft suspects, including former ministers’ sons, the former manager of Halkbank and a controversial Iranian-Azeri businessman. 



2) The ISIL raid on Turkey's Mosul consulate

Some 49 members of Turkey’s consulate in Mosul and 31 truck drivers were kidnapped by the Islamic State of Iraq and the Levant (ISIL) after the latter seized Mosul late on June 9. The 9th Ankara Court of Serious Crimes imposed a media ban on reporting about the kidnapping in a June 16 ruling.



3) The tapping of the Turkish Foreign Ministry


The audio recordings of a top-secret national security meeting on Syria in the offices of the Turkish foreign minister were leaked via YouTube on March 27. After this, the Supreme Council of Radio and Television (RTÜK) quickly imposed a media ban on the broadcast of the illegal recording and its content. 



4) The deadliest terror attack in Turkey's history


Soon after the deadliest terror attack in Turkey’s history, which killed 52 people in the southern town of Reyhanlı on May 11, 2013, a local court banned all aural, visual and written publications about the aftermath of the blasts. 



5) The bugging of Erdoğan's office

The Ankara Prosecutor’s Office imposed a media ban in February on the ongoing investigation into bugging devices allegedly found in the office of then-Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan. 



6) The stopping of Syria-bound MİT trucks


In February, a ban was imposed on the publication of reports about a search of two trucks – allegedly carrying weapons belonging to Turkey’s National Intelligence Organization (MİT) – that were bound for Syria.



7) Deadly attacks on security forces


In October, three Turkish soldiers and two policemen were killed in separate attacks. The Yüksekova Criminal Court of Peace ruled for a media ban on the killing of the soldiers on Oct. 27, days after a similar ruling by the Bingöl Criminal Court of Peace on the murders of the policemen.



8) The Uludere air strike


Air strikes carried out in the Uludere district of Şırnak province on Dec. 28, 2011 resulted in the deaths of 34 civilian villagers, who were allegedly mistaken for outlawedKurdistan Workers’ Party (PKK) militants as they smuggled goods into Turkey. Soon afterward, a media ban was imposed.



9) The worst mining disaster


RTÜK, Turkey’s television and radio watchdog, warned broadcasters “to respect the feelings of the victims’ families” after the worst workplace disaster of the country, in which 301 workers were killed in a mine accident in the western town of Soma in May.



10) The football match-fixing scandal


The 13th Istanbul Court of Serious Crimes ruled for a media ban in August 2011 on the publication of testimonies and audio evidence in a massive match-fixing investigation involving two professional Turkish football clubs
November/27/2014


SOURCE | http://www.hurriyetdailynews.com/10-issues-turkish-media-is-banned-from-reporting-on.aspx?PageID=238&NID=74904&NewsCatID=339

Saturday, May 17, 2014

Something is rotten in the state of Turkey


Comment: Something is rotten in the state of Turkey

A man wears a mask showing the Turkish Prime Minister during a rally in Istanbul on March 23, 2014. (AAP)

Long revered by politicians and diplomats for its democratic encompassing of secularists and sectarians, Turkey now finds itself tainted by corruption and censorship. Where to next for the Muslim-majority country?

By Elle Hardy24 MAR 2014 

The extent of it, in hindsight, should not have come as much a surprise, for it is only absolute corruption that can come from near-absolute power.

In December last year, snap anti-corruption raids were conducted in Turkey, with arrests of scores of bureaucrats, businessmen, and even sons of government Ministers. Further arrests – said to be of Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan’s sons – were thwarted one week later by police officers refusing to carry out their duties. Unverified recordings of the Prime Minister discussing bribes with his son have subsequently been released.

It’s long been a grimly fun game of mine to ask people: which country is the world’s most prolific jailer of journalists? Those great bastions of repression Iran, China, or Eritrea? Nay, it is Turkey. Sure, there may be a perverse thrill of domination, or the joy of moral paternalism, but censorship is only really necessary when you’re looking to hide the money and concentrate the assets. Often overlooked or understated, censorship is fundamental to achieving the kleptocratic state.

Andrew Finkel, a long-time journalist and author on Turkey, described the public reaction to the corruption scandal: “It was a surprise in the sense no one thought a public prosecutor would have the audacity to move so openly against leading politicians. Certainly people were aware that there was corruption and even more aware of the government's plans to contravene every sound environmental practice known to man to develop the rich hinterland of Istanbul. There was a sense of government unchecked.”

Turkey has long been a country of high income inequality, and it remains the second most unequal country in the OECD. The corruption scandal is centred around the rapid the rapid development of Turkey, and particularly Istanbul, best symbolised by last June’s Taksim Gezi Park protests, where a movement somewhere between Occupy Wall Street and Egypt’s Tahrir Square emerged. Indeed only last week 15 year old Berkin Elvan died after an eight month coma caused by being hit in the head with a tear gas canister while going to buy bread. Astoundingly, Prime Minister Erdogan accused the recently deceased boy of having been “taken up into terror organisations”.

Turkey has long been said to have a ‘deep state’: a clandestine power network which manifested itself last century through Kemalism (the philosophy of modern Turkey’s founder, Kemal Ataturk), with the military, civil forces, and the judiciary frequently displaying a power over the political class through coups and suppression of any threats to the secular order. Elected in 2002, Erdogan’s conservative Islamist A.K. Party has been able to wrest effective ‘deep state’ control away from the Kemalists, and develop a deep state of their own.

The anti-corruption crackdown was not a last throw of the Kemalist deep state, but rather seemingly orchestrated by Hizmet, something of a mass corporation and spiritual movement led by elusive dissident cleric Fethullah Gulen: in essence, a third, competing deep state (although it may be that Hizmet contains the remnants of the largely defeated Kemalist deep state). The anti-corruption arrests were said to have been conducted by forces loyal to Gulen – or as the A.K Party would have it, forces “infiltrated by” Gulenists.

Western writers on Turkey have immemorially fallen into the cliché of calling it “the bridge between East and West”. Now we faced with a new, but more sinister metaphor: Putinism. It’s hard not to see shades of Putin in Erdogan, of Berezovsky in Gulen, and of an increasingly authoritarian Turkey in the mold of its near neighbour.

Indeed it’s arguable whether Turkey has ever been a democracy. “There has always been an authoritarian element in Turkish politics - after all the military were a powerful force until very recently. And there has always been a play between government by the people and government for (but despite) the people in which authority has known best,” says Finkel.

American writer and academic Claire Berlinski recently left Istanbul after ten years. She notes “almost everyone, with some honorable but rare exceptions, is some kind of statist, be it a leftist-statist or a right-wing statist.” 

The irony of the contrast with the Arab Spring is stark: as countries such as Egypt overthrew strongmen and ended up with army rule, Turkey’s unelected military upholders of secularism and quasi-democracy have been turfed out by an elected strongman. 

Prominent writer Soner Cagaptay is, however, far more optimistic, and believes that since Turkey became a majority middle-class society in 2010, it’s been showing signs of “middle-class demands” in the form of protests for respect for the environment, freedom of assembly, and the media.

Whatever your position, trying to comprehend Turkish deep state politics gives rise to a Socratic agony: the more you know, the less you understand.

Jailing journalists has long been a tool of the Turkish state in its repression of its Kurdish minority, but nothing quite grabs the attention of the foreign press like threats to ban Facebook. One could be forgiven that this month’s (now rescinded) threat to do so by Erdogan was a way of provoking the debate he desires. Anti-Semitic conspiracies are the last refuge of the despot, and the Erdogan government has frequently spoutedvile rhetoric about foreign press ownership and the “international interest rate lobby”.

William Armstrong is a media reporter for Turkey’s English language ‘paper of record’ Hurriyet. He notes it’s close to impossible to find unbiased media (Hurriyet itself has been largely defanged itself over the last few years). “To be genuinely independent you have to be completely free of economic ties to the government, and there are hardly any such titles in Turkey”. Unsurprisingly, it’s precisely these ‘economic ties’ that the media needs to be examining.

English PEN, a free expression advocacy group, delivered a report last week stating 153 journalists were attacked during the Gezi uprising in June 2013; World Affairs Journal reports that since Gezi, 72 journalists have been fired or forced to resign.

Berlinski lists some of the legislation preventing free speech, and frequently used to intimidate and arrest journalists: “Article 301 (It’s a crime to denigrate the ‘Turkish Nation’), Article 318 (It’s a crime to alienating the public from military service), Article 318 (It’s a crime to praise a crime or a criminal), Article 125, which treats defamation as a criminal matter, not a civil one, Article 216, a broad-spectrum hate-crime law that lets you mop up anything left.”

Culturally too, Berlinski laments the attitudes of many ordinary people – who have seen Turkey’s GDP double in the ten years of Erodgan’s reign – to free speech. “I don’t see that there’s any broad, principle-based consensus that speech—all speech—should be free and constitutionally protected, in both letter and life. (As it stands now, it’s constitutionally protected in letter, but you couldn’t even line a birdcage with that)… I really curse the well-meaning busybodies who introduced the idea of “hate speech” to Turkey — it's given the utterly illiberal such liberal-sounding cover for their censorious urges.” 

Like fascism’s great excuse that Mussolini made the trains run on time, blogger Alex Christie-Miller recentlywrote about Erdogan’s ongoing popularity being ‘bought’ by Turkey’s development boom: “there is a large portion of the population, however – and in general a poorer segment of the population – to whom these concrete achievements are far more substantial than a series of concepts” [my italics].

Turkey is holding local elections on 30 March, and Presidential elections in August (President Gul is an ally of Prime Minister Erdogan). Journalist Semih Idiz recently warned “the stronger Erdoğan comes out of the elections – due to Islamist and ultraconservative votes - the higher the chances of instability.” 

The ongoing deep state clashes are likely to continue the erosion of democratic institutions, making a free and fair election ever less likely.

Andrew Finkel explains that media coverage is already compromised. “The board of the public broadcasting corporation is cabinet appointed, and (according the body which oversees broadcasting in general),in the period between 22 February and 2 March, devoted 13 hours and 32 minutes to the government’s campaign, and a mere 48 minutes to all the opposition parties combined.” 

Given Turkey’s chequered history with foreign organisations, particularly the European Union, it will be interesting to watch whether the EU proposes election monitors, and whether Turkey accepts them.

Turkey has long been revered by politicians and diplomats as the ideal model for the modern Muslim-majority state, where secularists and sectarians can compete in the democratic arena. Tainted by such blatant corruption and censorship, and the war between its deep states, Turkey can no longer be held up as the example for the modern Muslim-majority country. Perhaps it should never have been.

Thursday, April 17, 2014

Japonlar'dan Türkçe nükleer uyarısı!!.. Mutlaka Izleyin...ve Paylasin...




Türkçe bir video hazırlayan Japon vatandaşları Fukuşima'da yaşanan nükleer felaketi hatırlatan bir video hazırlayarak Japon Başbakan'ın Türkiye'ye nükleer santral satmasından dolayı utanç duyduklarını dile getirdiler.

Japonların hazırladığı videoda Fukuşima nükleer felaketini yaşayanlar Türkiye'de kurulması planlanan nükleer santralin bir başka felaket olacağı konusunda Türkiye'yi uyarıyor.

Japonya vatandaşı Kouki Tange'nin ilettiği mektup ise, nükleer karşıtı aktivist Pınar Demircan'ın çevirisiyle şöyle;

"Size duygularımı medya aracılığıyla değil kendi sözlerimle anlatmak istiyorum .

1 yıl önce kendimi ifade etmemin çok güç olduğunu düşünüyordum, aslında şimdi de hala aynı zorluğu hissediyorum.

Şu dünyada birşeylere karşı çıkan da var, ağzını açıp karşı çıkmaya korkan da… farklı adaletlerin işlediği dünyada mücadele ediyoruz belki… ve ben de bilmeden birisini incitmekten ona zarar vermekten korkuyorum. Bazen bundan korkarak sessiz kalıyorum. Peki ya söz hakkı özgürlüğümü kaybedersem…geri dönüşü olmayan bir yola girilmiş olmaz mı diye düşünerek bir kere bile gitmediğim ülkenin insanlarına haykırmak istiyorum ki;

Nükleer kazayı yaşamış insanlar olarak biz sizin geleceğiniz hakkında endişe duyduğumuz için uykusuz geceler geçiriyoruz. En azından bu düşüncelerimi sizinle paylaşarak size dürüst olmak istiyorum, size duygu ve düşüncelerimi anlatmak bulabildiğim tek çözüm…

Ülkemizin nükleer enerjiyi ihraç etme arzusunda olduğu ülkenin insanları, sizin için endişeleniyoruz ,size anlatmak istiyoruz ki;

Endişe içindeyiz,

Sizin için duyduğumuz bu endişe ülke sınırlarını aşıp da size ulaşır mı ? Daha da önemlisi anlayacak mısınız yürekten ne demek istediğimizi?

Endişe içindeyiz,

Bundan sonra hayatın sana ne getireceğini hayal ediyorum. Ailenizin geleceğini hayal ediyorum. Sevdiklerinizin yakın arkadaşlarınızın geleceğini düşlüyorum .

Dilimiz de farklı kültürümüz de

Üstelik sizinle hiç karşılaşmadık…

Kendi atalarımla ve benden sonraki gelecek nesillerle hiç tanışmadığım gibi, hiç karşılaşmadığım sizler için de endişe duyuyorum .

İşte böyle bir mektup bu, izleyin lütfen..."

Wednesday, April 2, 2014

Turkish Government tries to justify YouTube, using Ataturk




The TİB blocked access to YouTube on March 27, hours after leaked recordings of a key security meeting between government officials over Syria were published on the video sharing website. REUTERS Photo

The ban on YouTube has been legally justified by a law that penalizes insults to Mustafa Kemal Atatürk, the founder of the Turkish Republic, rather than the publication of leaked voice recordings of a top security meeting on Syria.

The popular video sharing website was banned in after the publication of the recording, which contained voices believed to belong to top officials including Foreign MinisterAhmet Davutoğlu and Intelligence Chief Hakan Fidan.

However, the court decision referred to by the Turkish Telecommunication Authority (TİB) did not cite any law that potentially penalizes the leak of secret files.

Cyber-law expert Gökhan Ahi told Hürriyet that the court might have used any video insulting Atatürk as an excuse to ban access to all of YouTube’s content from Turkey.

Ahi added that the current Internet law did not contain any provisions that allowed an access ban for national security reason.

Saturday, March 8, 2014

Tayyip Erdogan: Bilal, Oglum Paralari Sifirla, Baskin Yapiyorlar..

TAYYIP BILAL TEL KONUSMASI

 


English (Translated:)

Erdogan to his son: Son, hide the money!..



...

Monday, December 23, 2013

Der Spiegel: Erdoğan petrol özelleştirmelerinden pay alıyor





Wikileaks belgelerini en önce ele geçiren Der Spiegel, şok Türkiye raporlarını birer birer açıklıyor. Ayrıntılarıyla sunuyoruz…

05 Aralık 2013 Perşembe

WİKİLEAKS’ın sızdırdığı ve dün akşamdan itibaren basında parça parça yer alan belgeler, Türkiye’de AKP hükümetini hayli zora sokacağa benziyor.

Belgeler, şimdiye kadar bir çok kişi tarafından dile getirilen iddiaların yazılı şekli olsa da, hiç bilinmeyen bir çok skandalın ABD’li diplomatlarca nasıl izlendiğini ve aslında bilindiğini de gösteriyor.

Dünyanın başka bir yerinde olsa, bu iddialar karşısında bir hükümet iki dakika yerinde kalmaz ama bizde kalacaktır. Bundan eminiz.

Çünkü, iktidardaki zihniyet ABD’lilerin tarif ettiği şekliyle şudur: "Yolsuzluk yapan bir hükümet ve ona göz yuman bir islamist…“

8 BİN BELGEYİ İNCELEDİLER

Wikileaks belgeleri, dün bir kaç basın organına önceden ulaştı. Bunlardan biri de Alman Der Spiegel Dergisi oldu.

Der Spiegel’in, Türk basınından önce Türkiye ile ilgili yaklaşık 8 bin ABD belgesini inceleme olanağı bulduğu kesin.

Bugün piyasaya çıkan Der Spiegel, Maximillian Popp imzası ile Türkiye hakkındaki belgelerle ilgili iki sayfalık bir haber yaptı. Bu haberden aktarmak istiyoruz.

Der Spiegel’in haberinin spotu, "NATO partneri olan Türkiye, ABD için özellikle korkutucu. Bir Büyükelçilik Sözcüsü Erdoğan’ı, rüşvetçi hükümete göz yuman islamist olarak tanımlıyor“ şeklinde...

İşte bundan sonraki bir kısım iddialar ise Türk basını tarafından hiç dikkate alınmadı.

İSLAMCI BASINDAN BİLGİ ALIYOR


Herkesin Aklındaki Soru: Bilal Erdoğan da gözaltına alınacak mı?

Der Spiegel’in yer verdiği ABD belgelerinden devam edelim;

- Amerika, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a güvenmiyor. Muhalefet ise tam bir komedi..

- Erdoğan'ın dünyaya bakış açısı, hiç bir zaman gerçekçi olmamıştır. (Mayis 2005)

- Erdoğan, Tanrı’nın (Allah’ın) Türkiye’yi yönetmesi için kendisini seçtiğine inanıyor ve kendisini Anadolu'nun "Volkstribun"u (Almanlar'ın Roma İmparatoru Sezar'ı tanımlamak için kullandıkları tabir) olarak görüyor.

- NATO’daki en büyük ikinci askeri güç olan Türkiye’nin başbakanı Erdoğan, çeşitli bilgileri genel olarak islamcı gazetelerden alıyor ve ve kendi bakanlıklarının yaptığı araştırmalara bile gereken ilgiyi göstermiyor.

- Bu nedenlerden dolayı, istihbarat ve ordu artık bazı bilgileri kendisine iletmekten vazgeçmiş durumda.

- Kimseye pek güveni olmayan biri ve etrafında sözünden çıkmayan dar çemberden oluşmuş bir danışman grubu bulunduruyor

- Her ne kadar atıp tutuyor ve gürlüyorsa da gücünü kaybetmekten korkuyor

- Erdoğan’ı iyi tanıyan biri Amerikalılar’a onu şöyle özetliyor: "Tayyip Allah'a inaniyor, ama Allah'a güvenmiyor…“

PETROL İŞİNDEN PAY ALIYOR…

- 2004'ten beri yapılan çeşitli açıklamalar göre, ülkede her alanda yolsuzluklar var ve hatta Erdoğan’ın ailesi içinde bile. Söylentiler arasında, hükümetin önemli danışmanlarından birinin bir gazeteciye aktardığı,„Erdoğan petrol işlerini özelleştirirken kendine de pay ayırıyor“ sözleri de var. ABD belgeleri arasında, Enerji Bakanlığı içinden sızdığı belirtilen belgelere göre, Erdoğan’ın İran’a baskı yaparak doğalgaz boru hattı projesine okul arkadaşının bir şirketini de ortak ettirdiği yönünde. Bu şirketin liman inşaatları yaptığı, enerji dalında bir tecrübesi olmadığı biliniyor.

Der Spiegel’in bazı belgelerle ilgili açıklamaları Türk basınında da yer aldı. Erdoğan’ın İsviçre’de 8 ayrı özel hesabının bulunması, çocuklarının eğitiminin bir işadamı tarafından üstlenilmesi ve servetini düğün takıları ile açıklamaya çalışması gibi…



TRABZONSPOR’A MİLYONLARCA DOLAR

Biz, görülmek istenmeyenlerle devam edelim. Yine Der Spiegel’den gidiyoruz:

- Erdoğan’ın tabana mesaj vermede haraket etmeyi çok iyi bildiği belirtiliyor. Bir büyükelçilik görevlisi, buna örnek olarak Bakan Faruk Nafiz Özak ile ilgili bir olayı anlatıyor. Bu belgeye göre Başbakan Erdoğan, 2004 yılı belediye seçimlerinde Trabzon Belediyesi'ni kaptırınca, Özak’ı hemen Trabzonspor'un başına getirdi. Erdoğan daha sonra "gizli devlet kasasın“dan bir kaç milyon doları, yeni oyuncu alımı için Özak’a aktardı. Bu yolda elde edilen başarıyla Özak, belediye seçimleri için avantaj sağlamaya çalıştı.

- Bir ABD belgesi, "Erdoğan, AKP'yi ‚Erdoğan-Partisi’ne’ çevirdi“yorumunu getiriyor. Dönemin ABD Büyükelçisi Eric Edelmann 2004'te, hükümette gerçek bilgi sahibi olan çok az kişi olduğunu, bazı AKP'lilerin göreviyle büyüyüp geliştiklerini, diğerlerinin ise beceriksiz ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini veya bağlı oldukları cemaatlerin amaçlarına hizmet ettiklerini tutanaklara geçirdi.

ÇUBUKÇU, NEDEN EŞİNDEN SÖZ ETMEZ

Der Spiegel’in haberinde, Erdoğan’ın seçtiği çalışanların kalitesizliği vurgulanırken, Bakan Nimet Çubukçu’nun Emine Hanım’ın yakını olduğu için bu görevde olduğu ve her ne hikmetse hep oğlundan bahsedip eşinden hiç bahsetmediği vurgulanıyor.

Bir bakanın, uyuşturucu işine bulaştığı iddiaları ve küçük kızlara düşkünlüğü vurgulanırken, Erdoğan’ın hükümet olmadan önceki,"Demokrasi, bizi ulaşmak istediğimiz noktaya götürecek bir trendir“sözünün ABD belgelerine girdiği belirtiliyor.

Haberde, ABD belgelerinde yer alan Gül- Erdoğan çekişmesine vurgu yapıldıktan sonra, Gül için şu tanımlamanın bir belgede yer aldığı bildiriliyor: "Erdoğan’ın aksine Gül, İngilizce biliyor ve daha demokrat görünüyor. Ancak bu yanıltıcıdır. Gül, Erdoğan’dan daha ideolog biri ve daha batı karşıtıdır.“

ABD belgelerine göre Erdoğan, Gül’ün Çankaya’ya çıkmasını engellemek için uğraşmış ancak bunda başarılı olamamış. Haber, Türk medyasında yer alan Davutoğlu ile ilgili, "Ankara dışı siyasetle ilgili bilgisi çok az. Bu uyumsuzluk yaratıyor. İslami düşünceleri özellikle tehlikeli“yorumlarıyla devam ediyor.

NEFRETİ (Hass) DİNSEL NEDENLERDEN

İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gabby Levy’nin, Ekim 2009’da söylediği belirtilen "Başbakan Erdoğan bir fundamentalist. Dinsel nedenlerden dolayı bizden nefret ediyor“ sözlerinin yer aldığı belgenin de ABD yazışmalarında yer aldığı belirtiliyor.

Amerikalılar, Erdoğan’ın Türkiye’yi her geçen gün batıdan uzaklaştırdığını gözlemlerken, Erdoğan’ın kurduğu sistemin bir NATO ülkesi olan Türkiye’yi gerçekten stabil bir şekilde tutup tutamayacağının bilinmediği vurgulanıyor. Haber, Ankara Büyekelçisi James Jeffrey’in, bu yılın şubat ayında yazdığı bir raporla bitiriliyor:

"Burada her gün her şey değişiyor. Kimse, bütün bir coğrafyada dengenin ne yanda olacağını tahmin edemiyor. Dikkatinize sunarım...”

Dergi, tüm bu iddiaların Türk hükümetine sorulduğunu ve bir cevap alınamadığını da özellikle vurguluyor.

Biz de, tümünü Türk halkının bilgisine sunuyoruz.

Ali Gülen | Odatv.com

-